R.Gazete No: 32766
R.G. Tarihi: 28.12.2024
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinden:
YARGITAY İLÂMI
Esas No : 2024/934
Karar No : 2024/2652
İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : Bakırköy 8. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 08.12.2022 (Ek karar: 20.02.2023)
SAYISI : 2022/104 E., 2022/436 K.
DAVACI : ... vekili Avukat ...
DAVALI : Sonkar Otomotiv San. ve Tic. A.Ş. vekili ...
İHBAR OLUNAN : Toyota Türkiye Paz. ve Satış A.Ş. vekili Avukat ...
DAVA TARİHİ : 23.03.2022
Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen Tüketici Hakem Heyeti kararına İtiraz davasında davanın kabulüne, Zeytinburnu Kaymakamlığı İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 23.02.2022 tarihli ve 061020220000463 sayılı kararının kaldırılmasına, 4.393,69 TL'nin 24.11.2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin 2006 yılının Aralık ayında Toyota CHR model, 81 FJ 213 plakalı aracı satın aldığını, 04.10.2019 tarihinde aracın garanti periyotunu bedelini ödeyerek 04.12.2021 tarihine kadar uzattığını, 2021 yılı Kasım ayında aracın motorunda oluşan mekanik arızanın tamir edilmesi için başvurduğunu, servis tarafından yapılan incelemelerde bakım sürelerinin (1000-1500 km) geçmiş olduğunun, bu nedenle arızanın garanti kapsamında giderilemeyeceğinin, ancak ücreti mukabilinde onarılabileceğini sözlü olarak müvekkiline bildirildiğini, müvekkilinin motor iç parçasının tamir bedeli olan 4.393,96 TL'yi ihtirazi kayıtla ödediğini, bunun üzerine Zeytinburnu İlçe Tüketici Hakem Heyetine 19.12.2021 tarihinde başvurduğunu, talebinin reddedildiğini belirterek Zeytinburnu İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 23.02.2022 tarihli ve 061020220000463 no.lu kararının iptalini, haksız tahsil edilen servis onarım bedeli olan 4.393,69 TL'nin, ödeme tarihinden itibaren işlemiş ticari avans faiziyle davalıdan tahsilini, bu talepleri kabul görmediği takdirde ise garanti süresinin uzatılması için alınan para haksız konuma geleceğinden terditli olarak, garanti süresinin uzatılması için alınan 965,00 TL'nin ödeme tarihinden itibaren işlemiş ticari avans faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; Toyota marka araçlarda 10.000 km'de bir olmak üzere bakım yapılması gerektiğini, bu araçlara ilişkin garantinin de sürdürülebilirliği için aracın süresinde bakımlara getirilmiş olması gerektiğini, aracın hiçbir zaman süresinde bakıma getirilmediğini, dolayısıyla aracın garanti kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, davacının bedel iadesi taleplerinin de hukuken kabul edilemeyeceğini, uzatılmış garantinin geçerli olabilmesi için aracın tüm periyodik bakımlarının zamanında ve eksiksiz yapılması gerektiğini, davacı tarafından periyodik bakımlar süresinde yaptırılmadığından aracın garanti kapsamında onarımının mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu aracın yetkili servis bakımlarının rötarlı olsa da takip edildiği, ayrıca teknik olarak periyodik bakımlarda değişimi ve kontrolü yapılan parçaların, temel görevi ateşlemeyi sağlamak olan ve içerisinde bulunan sargılardan müteşekkil ateşleme bobininin çalışmasını/ömrünü etkilemesi olası olmadığı, kullanıcı hatası bulunmadığı, dava konusu uyuşmazlığa neden olan periyodik bakım süresini geciktirmenin açıklanan sebeplerle ateşleme bobininde bir arızaya yol açması beklenmediği gerekçesiyle davanın kabulü ile Zeytinburnu Kaymakamlığı İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 23.02.2022 tarihli ve 061020220000463 sayılı kararının kaldırılmasına, 4.393,69 TL'nin 24.11.2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin 20.02.2023 tarihli ek kararıyla; davacı vekilinin talebinde açık maddi hata veya icrada tereddüt uyandıracak durum veya birbirine aykırı fıkra halinin bulunmadığı, hüküm fıkrasının 3 no.lu bendi gereği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12 nci madde uyarınca davacı vekili lehine vekalet ücretinin hüküm altına alındığı, Mahkeme kararında karar verilmeyen bir husus bulunmadığı, hukuki nitelemenin farklı değerlendirilmesi halinde ise hüküm fıkrasının taraflara yüklenen borçları genişletilmesine sebebiyet verebileceği gerekçesiyle davacı vekilinin talebinin reddine karar verilmiştir.
A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
Adalet Bakanlığınca; Mahkemece davanın kabulü ile Tüketici Hakem Heyeti kararının kaldırılmasına ve 4.393,69 TL'nin davalıdan alınarak davacı tüketiciye iadesine dair verilen kararda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri dikkate alınarak davacı lehine 4.393,69 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek, kararın kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, aracın onarım bedelinin tahsili amacıyla yapılan Tüketici Hakem Heyetine başvurunun reddine dair kararın iptali istemine ilişkin olup temyiz aşamasında ise uyuşmazlık davacı vekili lehine hükmedilen vekalet ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
2. Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
3. Karar tarihinde yürürlükte olan 2022 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin "Tüketici Mahkemeleri ve Tüketici Hakem Heyetlerinde ücret" başlıklı 12 nci maddesi; "(1) Tüketici Hakem Heyetlerinin tüketici lehine verdiği kararlara karşı açılan itiraz davalarında, kararın iptali durumunda tüketici aleyhine, bu Tarife'nin üçüncü kısmına göre vekâlet ücretine hükmedilir.
(2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.
(3) Ancak, mevcut olduğu halde tüketici hakem heyetine sunulmayan bir bilgi veya belgenin Tüketici Mahkemesine sunulması nedeniyle kararın iptali halinde tüketici aleyhine vekalet ücretine hükmedilemez.
(4) Tüketici Hakem Heyetlerinde avukat aracılığı ile takip edilen işlerde, avukat ile müvekkili arasında çıkabilecek uyuşmazlıklarda bu Tarife'nin birinci kısım ikinci bölümünün Tüketici Hakem Heyetlerine ilişkin kuralı uygulanır."
4. Aynı Tarife'nin Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret başlıklı 13 üncü maddesi; "(1) Bu Tarife'nin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarife'nin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarife'nin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.
(3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarife'nin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarife'nin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur."
Dava dosyasının incelenmesinde; davacı tüketicinin Tüketici Hakem Heyetinde aleyhine verilen kararın iptalini talep ettiği, davanın kabul edildiği ve davacı tüketici lehine 4.393,69 TL onarım bedeline hükmedildiği, ancak davacı tüketici vekili lehine karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13 üncü maddesine göre kabul edilen miktarı geçmemek kaydıyla nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca Mahkemece, davacı vekili lehine 4.393,69 TL nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken hatalı şekilde vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve aykırı olup bozmayı gerektirmektedir.
O halde, Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine,
30.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
----------o----------
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinden:
Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen alacak davasının kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Davacı vekili; İzmir İli, Buca İlçesi, Kırıklar Mahallesi, Ceza evi Mevki, 381 no.lu bölmede hakkında Devlet ormanında açma yapmak eylemi nedeniyle 14.07.2021 tarihli ve 397/12 no.lu sayılı suç tutanağı tanzim edilerek İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma neticesinde davalı hakkında 6831 sayılı Orman Kanunu'nun (6831 sayılı Kanun) 93 üncü maddesinin birinci fıkrası ve Türk Ceza Kanunu'nun 53 üncü maddeleri uyarınca iddianame düzenlenerek İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/632 E. sayılı kamu davası açıldığını, İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.07.2018 tarihli ve 2017/632 E., 2018/659 K. sayılı kararıyla sanığın 6831 sayılı Kanun'un 93/1-2 maddeleri gereğince cezalandırılmasına, suça konu yer üzerinde bulunan tel, çit ve dikilen ağaçların müsaderesine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, 12.087,07 TL ağaçlandırma giderinin ödenmesinin davalıdan talep edildiğini, ancak herhangi bir ödemede bulunulmadığım belirterek, 12.087,07 TL idare zararının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili talep edilmiştir.
Davalı vekili; İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/632 E. sayılı davasının orman alanlarının işgali, ormandan faydalanma ve orman içinde yerleşilmesi suçlamasıyla açıldığını, müvekkilinin eyleminde herhangi bir ağaç kesme ve orman örtüsü kaldırma söz konusu olmadığını, bilirkişi raporunda da dava konusu yerde herhangi bir orman ağacı ya da ağaççığının kesilmediğinin, orman içi boşluklarının kullanıldığının, toprağın işlendiğinin, çeşitli meyve fidanlarının dikildiğinin ve çeşitli sebzelerin yetiştirildiğinin belirtildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; 7.232,98 m2 alanda açma yapıldığı ve 11.674,32 TL ağaçlandırma gideri bulunduğu hesaplanmışsa da İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 7.488,98 m2 üzerinden verdiği kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün Mahkemeyi bağlayıcı mahiyette olduğu gerekçesiyle; davanın kabulüne, 12.087,07 TL tazminatın 10.02.2017 tarihinden hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. KANUN YARARINA TEMYİZ
A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
Adalet Bakanlığı; Mahkemece davalının orman alanında açma yaptığına ve ağaç kestiğine dair kesinleşmiş bir hüküm bulunmadığı, bu hususta dosya kapsamında ispata yarar nitelikte bir delil bulunmadığını, dava konusu yerde açma yapmayan, herhangi bir ağaç kesmeyen ancak işgal ve faydalanma eylemini gerçekleştiren davalının 6831 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesi uyarınca ağaçlandırma giderinden sorumluluğuna karar verilemeyeceği dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu ileri sürerek, kararın kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 6831 sayılı Kanun'a muhalefet nedeniyle aynı Kanun'un 114 üncü maddesi uyarınca ağaçlandırma giderinin tazmini istemine ilişkindir.
1. 6831 sayılı Kanun'un 17, 93 ve 114 üncü maddeleri,
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2021 tarihli ve 2017/4-2399 E., 2021/1607 K. sayılı ilamı,
3. Dairemizin 07.03.2024 tarihli ve 2023/2719 E., 2024/1045 K. ve 07.12.2023 tarihli ve 2023/1717 E., 2023/3597 K. sayılı ilamları.
1. 6831 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesi her türlü orman suçu ile yakılan ve tahrip olunan orman sahaları için ağaçlandırma giderinin nasıl hesaplanıp hükmolunacağını düzenlemektedir. Her türlü orman suçu ile ormanın tahrip edilmiş olması ile sözü edilen tahrip ise diri örtü tahribidir.
2. 6831 sayılı Kanun'un "İşgal ve faydalanma " başlığı altında düzenlenen 93 üncü maddesinde izin almadan orman içine bina, ağıl ve benzeri yerler yapmak, yerleşmek, ormanda tarla açmak, sürmek, ekmek, faydalanmak ve izin alman yerleri amaç dışı kullanmak fiilleri cezalandırılmaktadır. Diğer orman suçları genelde faydalanma amaç ve gayesi ile işlendiği hâlde burada orman alanlarını sahiplenme ve mülk edinme amacı da söz konusudur. Maddede yer alan işgal ve faydalanma suçunda her zaman orman örtüsü tahrip olmaz. 114 üncü madde tahribat esasına dayandığı için, bu gibi durumlarda da ağaçlandırma giderine hükmedilmesi mümkün değildir.
3. Davalı hakkında verilen İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.07.2018 tarihli ve 2017/632 E., 2018/659 K. sayılı karan incelendiğinde; İzmir Orman İşletme Genel Müdürlüğü tarafından sanık Mehmet aleyhine, orman alanlarının işgali, ormandan faydalanma ve orman içinde yerleşilmesi konusuyla dava açıldığı, sanığın evinin bulunduğu tapulu arazinin dışında önce 993 m2'lik bir alanı işgal ettiği ve bu konuda 1998 yılında yargılandığı, daha sonra bu işgali genişletmek suretiyle 7.488,89 m2 yeri daha işgal etmeye devam ettiği, bu alanda herhangi bir ağaç ve emval bulunmadığından kesim yapmadan, işgalinin orman alanı temizleme ve fidan dikme, toprak işleme ve sulama gibi faaliyetleri ile sürdürdüğü anlaşılan sanığın orman alanında izinsiz işgal ve faydalanmada bulunduğu gerekçesi ile mahkumiyetine karar verildiği, işbu hükmün İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin 2018/2106 E., 2019/1306 K. sayılı ilamı ile 18.04.2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
4. Davaya konu orman alanında; davalının açma yaptığına ve ağaç kestiğine dair hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmadığı gibi, bu hususta dosya kapsamında ispata yeter nitelikte delil de bulunmamaktadır. Ceza dosyasında mahallinde yapılan keşif sonucu alman raporda da, davaya konu yerin orman boşluğu olduğu, davalının eyleminin işgal ve faydalanma niteliğinde olduğu belirlenmiştir.
5. Şu halde dava konusu yerde açma yapmadan ve ağaç kesmeden işgal ve faydalanma eylemini gerçekleştiren davalının, 6831 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesi uyarınca ağaçlandırma giderinden sorumluluğuna karar verilemez. Zira, davalı tarafından maddede belirtildiği şekilde yakılan veya tahrip olunan bir orman sahası yoktur.
6. Hal böyle olunca Mahkemece, davalının orman alanında açma yaptığına ve ağaç kestiğine dair kesinleşmiş bir hüküm bulunmadığı, bu hususta dosya kapsamında ispata yarar nitelikte bir delil olmadığı, dava konusu yerde açma yapmayan, herhangi bir ağaç kesmeyen, ancak işgal ve faydalanma eylemini gerçekleştiren davalının 6831 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesi uyarınca ağaçlandırma giderinden sorumluluğuna karar verilemeyeceği dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz isteminin kabulü gerekmiştir.
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine,
30.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
----------o----------
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinden:
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGITAY İLÂMI
Esas No: 2024/2029
Karar No: 2024/2659
İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ: Ankara 28. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 25.02.2022
SAYISI: 2022/8 E., 2022/92 K.
DAVACI: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili Avukat ...
DAVALI : 1-...vekili Avukat ...,
2-... vekili Avukat ...,
3-...
DAVA TARİHİ: 17.07.2018
Taraflar arasında, îlk Derece Mahkemesinde görülen itirazın iptali davasının husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkili Kurumdan yaşlılık aylığı almakta olan Ünver'in 08.08.2016 tarihinde vefat ettiğini, bu tarihten sonra 01.09.2016-30.09.2016 dönemi maaşının ölenin hesabından yersiz olarak çekildiğinin tespit edildiğini, davalıların ölenin yasal mirasçıları olarak çekilen yersiz maaş dolayısıyla sorumlu olduğunu, yersiz maaşın iadesi için icra dosyası ile takibe geçildiğini ancak davalıların itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek; takibe yapılan itirazın iptaliyle takibin devamına, davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar; davaya cevap vermemiş, davalılar vekili yargılamada müteveffaya vasi atandığını, işlemlerinin vasi tarafından yapıldığını beyan etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. Davanın açıldığı Ankara 17. İş Mahkemesinin 13.12.2018 tarihli ve 2018/261 E., 2018/562 K. sayılı ilamıyla; uyuşmazlığın haksız fiilden kaynaklandığı, sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanmadığı, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Kanun'un uygulama yeri olmadığı, bu tür davaların genel Mahkemelerin görev alanı içerisine girmekte olduğu gerekçesiyle; dava şartı noksanlığı nedeniyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde taraflardan birinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 20 nci maddesi uyarınca iki hafta içinde karar veren Mahkemeye başvurarak talepte bulunması halinde dosyanın görevli ve yetkili Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 05.03.2019 tarihli ve 2019/255 E., 2019/419 K. sayılı ilamıyla; istinaf incelemesine konu miktarın toplam 1.401,79 TL'ye ilişkin olduğu, 5521 sayılı îş Mahkemeleri Kanunu'nun 8 inci maddesi gereğince, karar tarihi itibariyle 3.560,00 TL'lik kesinlik sınırı kapsamında kaldığı gerekçesiyle, davacı Kurum vekilinin istinaf başvuru dilekçesinin miktar itibariyle reddine karar verilmiştir.
3. Dosyanın gönderildiği İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalılara husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle; dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
Adalet Bakanlığı; Mahkemece davanın hangi gerekçe ile husumet yokluğuna dayalı dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verildiği açıklanmadan hukuki dinlenilme hakkını ihlal edecek şekilde karar verildiği ayrıca itirazın iptali davasının, icra takibine itiraz eden borçluların davalı gösterilerek açılması nedeniyle davalıların davada pasif husumetinin bulunduğu, dosya kapsamında iddia edildiği üzere dava konusu borcun borçlusunun farklı bir kişi olduğunun kabul edilmesi hâlinde itirazın iptali davasının esastan reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülerek; kararın kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, sigortalının ölümünden sonra yapılan yersiz maaş ödemesinin iadesi için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa) "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141 inci maddesi,
2.6100 sayılı Kanun'un (6100 sayılı Kanun) 297 nci maddesi,
3.07.06.1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı.
1. Anayasa'nın 141 inci maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
2. Gerekçe, Mahkemenin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Mahkeme, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
3. Üst Mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz.
4. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkrasının bulunması zorunludur.
5. Nitekim yukarıda yer verilen İçtihadı Birleştirme Kararında yer alan "Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kanun koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir." şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
6. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez.
7. Somut olayda Mahkemece, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş olmasına rağmen gerekçe tesis edilmediği anlaşıldığından Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz itirazının kabulü gerekmiştir.
8. Bundan ayrı dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda "sıfat" olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise, o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, bir başka anlatımla davada davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir. Taraf sıfatı (husumet) davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın Mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekli bir hukuki durumdur.
9. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı Kurumun, davalı borçlu mirasçılar ile birlikte borçlu mirasçı Bahadır aleyhine yersiz ödendiği belirtilen maaşın iadesi için takip başlatıldığı, davalı borçlu mirasçılar Nilüfer, Uğur, Saniye vekili tarafından takibe süresinde itiraz edildiği ve itiraz eden davalı borçlular lehine takibin durduğu, davacı vekili tarafından itiraz eden davalı mirasçılar aleyhine itirazın iptali davası açıldığı, itirazın iptali davasının takibe bağlı olduğu, icra takibine itiraz eden borçlular aleyhine açılabildiği, somut olayda da davalılara bu anlamda pasif husumetin düştüğü anlaşılmaktadır.
10. Hal böyle olunca Mahkemece, itirazın iptali davasının, icra takibine itiraz eden borçluların davalı gösterilerek açılması nedeniyle davalıların davada pasif husumetinin bulunduğu değerlendirilerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığının bu yönde ilişen kanun yararına temyiz itirazının kabulü gerekmiştir.
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile 6100 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Dava dosyasının ilk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 30.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
----------o----------