R.Gazete No: 32855
R.G. Tarihi: 28.3.2025
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinden:
TÜRK MİLLETİ ADINA YARGITAY İLÂMI
Esas No: 2025/90
Karar No: 2025/593
İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ: Kayseri 11. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 11.6.2024
SAYISI: 2021/580 E., 2024/188K.
DAVACILAR:
TEREKE TEMSİLCİLERİ:
DAVALILAR:
DAVA TARİHİ: 2.12.2021
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi Ömer Dinçer'in 1/2 hak sahibi olduğu Kayseri İli Melikgazi İlçesi Çay Mahallesi 455/8 parselde kayıtlı taşınmazın davalılar murisine verilen Kayseri 3. Noterliğinin vekaletnamesi ile satıldığını, satış bedelinin murislerine ödenmediğini, 2021 yılı yaz mevsiminde yurt dışından Türkiye'ye izinli geldiklerinde bu taşınmaz satışından bilgi sahibi olduklarını, bu konuda davalılara Kayseri 1. Noterliğinin 11.11.2021 tarihli ve 16979 yevmiye no.lu ihtarının keşide edildiğini ve durumun davalılara bildirildiğini belirterek taşınmazın keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu belirlenecek gerçek bedelinin tespit edilmesini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 1.000,00 TL'nin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile vekalet görevinin kullanıldığı tarihin 15.08.1989 tarihi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımı söz konusu değil ise de vekaletle yapılan işlem yönünden aradan geçen 22 yıl boyunca herhangi bir hak talebinde bulunulmadığı, aradan geçen zaman nedeniyle vekilin işlemine onay verildiğinin kabulü gerektiği, vekalet ile yapılan işlemin davacının iradesine aykırı olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığı yönündeki iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
A. Kanon Yararına Temyiz Sebepleri
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına yönelik Adalet Bakanlığınca; Mahkemece, davanın vekâlet sözleşmesi kapsamında vekilin hesap verme yükümlülüğü uyarınca tahsil edilen kamulaştırma bedelinden davacıların miras bırakanının hissesine düşen bedelin tahsili istemine ilişkin olduğu ve ispat yükünün davalılarda olduğu dikkate alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken "vekaletle yapılan işlem yönünden aradan geçen 22 yıl boyunca herhangi bir hak talebinde bulunulmadığı, aradan geçen zaman nedeniyle vekilin işlemine onay verildiğinin kabulü gerektiği, vekalet ile yapılan işlemin davacının iradesine aykırı olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığı yönündeki iddianın TMK'nın 6., HMK'nın 190. maddesi kapsamında ispat edilemediği" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, davalıların murisi tarafından davacıların murisine ait taşınmazın vekaleten satışından kaynaklı satış bedelinin ödenmemesi nedeniyle miras hisseleri oranında satış bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, kanun yararına temyiz yolunda uyuşmazlık, İspat külfetinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 508. maddesi hükmü gereğince vekil, talep üzerine yaptığı işin hesabını vermeye ve müvekkili nam ve hesabına edindiği herşeyi iade etmeye, iade edinceye kadar da almış olduğu şeyleri saklamaya zorunludur. Bu nedenle de zamanaşımı vekalet ilişkisi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle zamanaşımı vekalet ilişkisinin istifa, azil, ölüm vs. gibi sebeplerle son bulması ya da vekilin hesap vermesi ile işlemeye başlar ve TBK'nın 47. maddesi ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiş olduğundan vekalet ücret alacağı da 5 yıllık zamanaşımı süreye tabidir (Dairemizin 26.09.2022 tarihli ve 2022/5442 E., 2022/6969 K. sayılı ilamı).
Diğer taraftan, vekâlet sözleşmesi ölümle son bulmakta ise de; vekilin hesap verme borcu, müvekkil ölürse, müvekkilin mirasçılarına karşı dahi devam etmektedir.
Vekilin vekâletin ifası için veya ifa dolayısıyla aldıklarını müvekkile verme borcu (iade borcu) kapsamında vekil, müvekkilinin sözleşme gereği olarak talep ettiği işin yapılması için her ne ad altında olursa olsun almış olduğu şeyleri müvekkile iade ile yükümlü bulunmaktadır. Vekil her ne ad altında olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye zorunludur.
İade borcu vekâlet sözleşmesinin niteliğinden kaynaklanmaktadır, çünkü vekil sözleşme konusu İşi kendisi yararına değil, müvekkili için görmektedir. Müvekkilin alınanların teslimine ilişkin alacağı, ifaya yönelen akdi bir alacaktır, yoksa bir tazminat alacağı değildir.
Alınanları teslim borcu, vekâletin konusu olan işi görme borcu gibi bir yapma borcu değil, bir verme borcudur. Vekil, vekâleti başarı ile ifa edememiş olsa ve kendisine bir özen eksikliği isnat olunamasa dahi; fiilen aldığı ve halen elinde bulunan şeyleri müvekkile vermekle yükümlüdür.
Vekil, müvekkili hesabına kazandığı hakları bunların devrine ilişkin şekillere uyarak müvekkile devretmeli, onun adına aldığı şeylerin zilyetliğini de ona geçirmelidir. Vekâletin icrası, vekil için hak kazandığı ücret dışında, bir zenginleşmeye yol açmamalıdır.
Vekilin iade borcunun kapsamına, vekilin üçüncü kişilerden aldığı değerler ve paralar ile avanslar gibi müvekkilin işin ifa edilmesi için vekile verdiklerinden arta kalanlar girmektedir.
Diğer taraftan, vekâlet ilişkisi çerçevesinde, tarafların aralarında anlaşmak suretiyle vekilin bu yükümlülüğünü ortadan kaldırmaları mümkün değildir.
Vekilin, iade borcu yukarıda da değinildiği gibi, müvekkilin ölümü ile sona ermeyip, bu alacak müvekkilin mirasçılarına geçmekte; vekil öldüğü takdirde ise bu borcu vekilin mirasçıları yerine getirmek mecburiyetinde olmaktadır. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.12.2021 tarihli ve 2021/1236 E., 2021/23475 K. sayılı ilamı.)
Dava dosyasının incelenmesinde; 16.12.1983 tarihli Erciyes Üniversitesi Yönetim Kurulu toplantısında dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasına karar verildiği, 01.09.1987 tarihinde kamulaştırma bedellerinin hisseleri oranında Merkez Bankası Kayseri Şubesine blokelendiği, davacıların murisine 28.01.1985 tarihli istimlak ihbarnamesinin davacıların murisinin yengesi Makbule Dinçer'e 19.02.1985 tarihinde tebliğ edildiği, 30.06.1989 tarihinde davalıların murisinin kendi adına asaleten davacıların murisi adına vekaleten hareket ettiği konusunda davacıların murisinin vekaletnamesini sunduğu ve tapuda ferağ vereceğini beyan ettiği, bunun üzerine Erciyes Üniversitesinin 15.08.1989 tarihli yazısı ile kamulaştırma bedelinin davalıların murisi adına asaleten ve davacıların murisi adına vekaleten davalıların murisine ödenmesi konusunda Merkez Bankasına yazı yazıldığı, 19.09.1989 tarihinde davalıların murisi kendi adına asaleten ve davacıların murisi adına vekaleten dava dışı Erciyes Üniversitesine tapuyu devrettiği ve söz konusu kamulaştırma bedelini aldığını beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190. maddesi ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
O halde Mahkemece, davanın vekâlet sözleşmesi kapsamında vekilin hesap verme yükümlülüğü uyarınca tahsil edilen kamulaştırma bedelinden davacıların miras bırakanının hissesine düşen bedelin tahsili istemine ilişkin olduğu ve davalıların murisi tarafından alınan bedelin davacıların murisine veya davacılara verildiğinin ispat yükünün davalılarda olduğu dikkate alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, "vekaletle yapılan işlem yönünden aradan geçen 22 yıl boyunca herhangi bir hak talebinde bulunulmadığı, aradan geçen zaman nedeniyle vekilin işlemine onay verildiğinin kabulü gerektiği, vekalet ile yapılan işlemin davacının iradesine aykırı olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığı yönündeki iddianın TMK'nın 6., HMK'nın 190. maddesi kapsamında ispat edilemediği" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının HMK'nın 363/1 hükmüne dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Kararın bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine,
03.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
----------o----------