Türk Ticaret Kanunu’nun Anayasa Mahkemesince İptal Edilen Hükümleri
MUSTAFA YAVUZ - TİCARET UZMANI - 13 Kasım 2023
Özet
Ticaret şirketlerine ilişkin önemli düzenlemeler ihtiva eden ve 1535 madde ile 14 geçici maddeden oluşan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, on yıldan fazla bir zamandır yürürlükte bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu önemli Kanuna ilişkin yakın zamanda iki ayrı iptal kararı vermiş ve söz konusu kararlar 1 Ağustos 2023 ve 15 Eylül 2023 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanmıştır. İşte bu çalışmada, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümleri tüm yönleriyle incelenmiş ve değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler
Türk Ticaret Kanunu, Anayasa Mahkemesi, iptal kararı, geçici 7. madde, geçici 13. madde.
1. Giriş
6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun aksayan ve eksik yönlerini telafi etmek, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde AB müktesebatına uyum sağlamak, teknolojik gelişmeleri ticari hayata aktarmak ve şirketlerin uluslararası piyasaların tam anlamıyla bir parçası olmasını temin etmek amacıyla hazırlanan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu1 (TTK), 1 Temmuz 2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanun, on bir yıldan fazla bir süredir uygulamada bulunmaktadır.
Geçen süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubu veya mahkemeler tarafından zaman zaman TTK’nın bazı maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmuş ve bu başvurulardan ikisi için yakın zamanda Yüksek Mahkemece verilen kararlarla anılan Kanunun geçici 7. ve geçici 13. maddelerindeki bazı hükümler iptal edilmiştir.
İşte bu çalışmada, Türk Ticaret Kanunu’nun Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükümleri detaylı olarak ele alınmıştır.
2. Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7. Maddesine İlişkin İptal Kararı
2.1. Genel Olarak
Anonim ve limited şirketlerin sona erme koşulları ve tasfiye usulü, TTK’da, kooperatiflerle ilgili hususlar da 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda2 (KoopK) düzenlenmiştir. TTK’ya 6335 sayılı Kanunla eklenen geçici 7. maddeyle, genel tasfiye usulünün istisnası olarak münfesih olmasına veya sayılmasına rağmen tasfiye edilmemiş anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin, ilgili kanunlardaki tasfiye usullerine uyulmaksızın tasfiyelerine ve ticaret sicili kayıtlarının silinmesine ilişkin özel kurallar getirilmiştir. Bu sayede, söz konusu gayrifaal şirket ve kooperatiflerin varlıklarını şeklen sürdürmelerinin önüne geçilmesi, bunların tasfiye ve terkin işlemlerinin daha basit ve kolay bir şekilde yapılması ve sicil kayıtlarının gerçek durumu yansıtması amaçlanmıştır.
Söz konusu geçici maddenin uygulanma süresi, 01.07.2015 tarihi itibariyle sona ermiştir.
Kolaylaştırılmış tasfiyeyi düzenleyen TTK’nın geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında, 01.07.2015 tarihine kadar anılan fıkra kapsamında tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiye ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinme işlemleri, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın söz konusu madde uyarınca yapılmıştır.3 Bu kapsamda, ilgili hükümde yer alan hallerin en az birini taşıyan anonim ve limited şirketler ile kooperatifler, söz konusu maddede öngörülen esaslar çerçevesinde tasfiye ve terkin edilmişlerdir.
Öte yandan, geçici 7. maddenin on beşinci fıkrasında, mezkûr madde gereğince tasfiye edilmeksizin unvanı silinen şirket veya kooperatiflerin ortaya çıkabilecek malvarlığının, unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten itibaren 10 yıl sonra Hazineye intikal edeceği, Hazinenin bu şirket ve kooperatiflerin borçlarından sorumlu tutulmayacağı, ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurmak suretiyle şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebileceği öngörülmüştür. Kelime anlamıyla yeniden canlandırma, diriltme anlamlarına gelen ihya hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse ihya; sicilden silinen şirket veya kooperatifin sicile tescil edilerek tekrar tüzel kişilik kazanmasını, böylelikle hukuki işlemlere taraf olmasını sağlayan müessesedir. TTK’nın geçici 7. maddesi anlamında ihya ise anılan madde uyarınca genel hükümlere nazaran kolaylaştırılmış usulde tasfiye olunan veya yine bahse konu geçici maddeye göre tasfiye edilmeksizin resen sicilden silinen şirketler ile kooperatiflerin yeniden sicile tescil edilerek tüzel kişilik kazanmaları amacıyla öngörülmüş hukuki bir kurumdur. Buradan hareketle, alacaklılar ile hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere4 dayanarak ilgili şirketin veya kooperatifin ihya edilerek tüzel kişilik kazanabilmesi için mahkemeye başvurabilmesine imkân sağlanmıştır.
Öte yandan, TTK’nın “Ek tasfiye” başlıklı 547. maddesinde tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğunun anlaşılması halinde bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar herhangi bir süreyle sınırlı olmaksızın şirketin yeniden tescilinin talep edilebilmesi öngörülmüştür.
Durum böyle olmakla birlikte, aynı Kanunun geçici 7. maddesinde, kolaylaştırılmış bir tasfiye neticesinde veya bazı hâllerde tasfiyesiz bir şekilde ticaret sicilinden silinen şirketler ile kooperatiflerin haklı sebeplerin varlığı halinde ihyası için açılabilecek olan davanın süresi, silinme tarihinden itibaren beş yıl ile sınırlandırılmıştır.
Bunun üzerine, bazı ilk derece mahkemeleri, sicilden terkin edilen şirketin ihyası için açılacak davanın ticaret sicilinden silinme tarihinden itibaren beş yıl ile sınırlanmış olması sebebiyle ihya davası açılmasının mümkün olmadığı, bu sebeple şirkete karşı açılabilecek diğer davaların da açılamadığı belirtilerek, TTK’nın geçici 7. maddesinin onbeşinci fıkrasında yer alan “...silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde...” ibaresinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
2.2. Anayasa Mahkemesinin Kararı
TTK’nın geçici 7. maddesine ilişkin yapılan başvurular kapsamında Anayasa Mahkemesince verilen 22.06.2023 tarihli ve E.2023/33, K.2023/117 sayılı kararda;5
- “TTK’nın geçici 7. maddesinde münfesih olmasına veya sayılmasına karşın tasfiye edilmeyerek ticaret sicili kayıtlarından terkin edilmeyen şirketler ile kooperatiflerin sicilden resen terkin edilmesinin öngörüldüğü, borçlu şirket ve kooperatiflerin sicilden terkin edilmesinin bunların taraf ehliyetini de sona erdirdiğinden alacaklıların bu şirketler ve kooperatifler aleyhine dava açması imkânının ortadan kalktığı gibi bu şirket ve kooperatifler tarafından dava açılabilmesi imkânının da sona erdiği,
- Zikredilen Kanun’un geçici 7. maddesinin on beşinci fıkrasında bu şirketler ile kooperatiflerin ihya edilmesi imkânının getirildiği, bu bağlamda sicilden resen terkin edilen şirket ve kooperatiflerden alacağı bulunan kişiler ile bunların yeniden tüzel kişilik kazanmasında menfaati bulunan kişilerin ilgili şirket veya kooperatifin ihyası talebinde bulunabileceği, ancak bu hükümde tüzel kişiliğin ihya edilebileceği sürenin silinme tarihinden itibaren beş yılla sınırlandırıldığı,
- Sicil kayıtları terkin edilen şirket ve kooperatiflerden alacaklı olanların bu alacaklarının ve bunlara karşı ileri sürülebilecek diğer maddi taleplerin Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiğinin açık olduğu, Anayasa’dan doğan güvencelerin sicil kaydı terkin edilen şirket ve kooperatiflerden alacaklı olanların bu alacakları yönünden de geçerli olduğu ve bu bağlamda alacaklının alacağının varlığını tespit ettirebileceği, takip ve tahsilini sağlayabileceği etkili başvuru yollarının oluşturulmasının zorunlu olduğu,
- TTK’nın geçici 7. maddesindeki düzenlemeyle sicilden silinen şirketler ile kooperatiflere ilişkin ihya başvurusu için öngörülen sürenin silinme tarihinden itibaren başladığı ve mezkûr kuralda alacaklıların veya hukuki menfaati bulunanların bu tasfiyeden haberdar olmasını sağlayacak güvencelere yer verilmediği, bunun yanı sıra kuralın, ihya için öngörülen sürenin başlaması bakımından alacaklının veya hukuki menfaati bulunanın söz konusu alacağını ya da hukuki menfaatini talep edebilme imkânından haberdar olması şartını da aramadığı, bu durumun alacaklılar ile hukuki menfaatleri bulunanların bu süre dolduktan sonra haberdar oldukları veya ileri sürülebilir duruma gelen talepleri için öngörülen ihya yolunun işlevsiz hâle gelmesine neden olabilecek nitelikte olduğu,
- Bu yönüyle ilgili kuralın, TTK geçici 7. maddesi uyarınca sicilden silinen şirketler ile kooperatiflerin yeniden tescili amacıyla yapılabilecek ihya başvurusuna ilişkin azami sürenin silinme tarihinden itibaren başlatılmasının, Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasanın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkına aykırılık oluşturduğu,”
belirtilmiş ve TTK’ya 6335 sayılı Kanunla eklenen geçici 7. maddenin on beşinci fıkrasının beşinci cümlesinde yer alan “...silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde...” ibaresi Anayasaya aykırı bulunarak oybirliğiyle iptal edilmiştir. Bu karar doğrultusunda, TTK’nın geçici 7. maddesinde yer alan ve iptal edilen söz konusu hüküm, Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 15.09.2023 tarihi itibariyle yürürlükten kalkmıştır.
Bahsi geçen iptal kararının sonucu olarak, TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatiflerin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar, haklı sebeplere dayanmak kaydıyla, artık herhangi bir süreye tabi olmaksızın mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını talep etme hakkına kavuşmuştur.
3. Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 13. Maddesine İlişkin İptal Kararı
Bilindiği üzere, 2019 Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan koronavirüs (Covid-19), Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11.03.2020 tarihinde küresel salgın hastalık olarak ilan edilmiş ve gerekli önlemlerin alınması konusunda tüm ülkelere acil durum çağrısında bulunulmuştur. Ülkemizde de söz konusu hastalığın görülmesinden sonra çeşitli tedbirler alınmıştır. Covid-19, toplum sağlığına olduğu kadar ekonomik hayata da ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Buradan hareketle, salgının halk ve toplum sağlığı ile ekonomi üzerindeki etkilerini en aza indirmek ve bertaraf etmek amacıyla, 7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla6 önemli düzenlemeler yapmıştır.
Anılan Kanun kapsamında yapılan düzenlemelerden birisini de TTK’ya eklenen geçici 13. madde ile sermaye şirketlerinin (anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin) belli bir tarihe kadar kâr dağıtımı yapmasının kısıtlanması oluşturmaktadır. Bu kapsamda mezkûr geçici maddenin birinci fıkrasında, “Sermaye şirketlerinde, 30/9/2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının dağıtımına karar verilebilir, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez. Devlet, il özel idaresi, belediye, köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin ve sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait fonların, doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip olduğu şirketler hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz. Bu fıkrada belirtilen süreyi üç ay uzatmaya ve kısaltmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir. Öncelikle, bu hükmün sınırlama getirdiği kâr payı hakkında bilgi vermek gerekirse;
Kâr payı, TTK ve esas sözleşme hükümlerine göre belli bir dönemde ekonomik faaliyetleri sebebiyle şirketin mal varlığında meydana gelen artı değerden, başka bir anlatımla şirketin elde ettiği kârdan ortaklara kural olarak payları oranında dağıtılan kısımdır.
Anonim şirketlerde her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkını haizdir. Kâr payı ancak net dönem kârından ve serbest yedek akçelerden dağıtılabilir. Kâr payı dağıtımına karar verme yetkisi ise münhasıran genel kurula aittir. Limited şirketler bakımından da TTK’nın 608. maddesinde benzer hükümler yer almaktadır.
Öte yandan, TTK’nın 509/3. maddesine istinaden Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan Kâr Payı Avansı Dağıtımı Hakkında Tebliğ uyarınca halka kapalı anonim şirketler, kâr payından mahsup edilmek üzere ara dönem finansal tablolara göre oluşan kârlar üzerinden anılan Tebliğ hükümlerine göre hesaplanan tutarı kâr payı avansı olarak dağıtabilmektedir. Bu şirketlerin kâr payı avansı dağıtabilmesi için şirket genel kurulunca kâr payı avansı dağıtılmasına ilişkin karar alınması ve kâr payı avansı dağıtılacak hesap döneminde hazırlanan üç, altı veya dokuz aylık ara dönem finansal tablolara göre kâr edilmiş olması gerekmektedir.
Diğer taraftan, TTK’nın geçici 13. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan sermaye şirketlerinde 30.09.2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca %25’ine kadarının dağıtımına karar verilebileceği, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçelerin dağıtıma konu edilemeyeceği, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisinin verilemeyeceğine dair hükmün iptali talebiyle TBMM’de en fazla üyeye sahip siyasi parti grubu tarafından Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılmıştır. Başvuruya ilişkin Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu 01.06.2023 tarihli ve E.2020/56, K.2023/108 sayılı kararında;7
- “Kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dâhil kullanılmasına ilişkin kararların genel kurul tarafından alındığı, genel kurul kararıyla birlikte pay sahiplerinin kâr payı hakkının şirkete karşı talep edilebilir bir alacak hakkına dönüştüğü, bu bağlamda sermaye şirketlerinde 30.09.2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca %25’i kadarının dağıtımına karar verilebileceğini, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçelerin dağıtıma konu edilemeyeceğini, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemeyeceğini öngören hükümde belirtilen 2019 yılı net dönem kârı, geçmiş yıl kârları, serbest yedek akçeler ile kâr payı avansının mülkiyet hakkı niteliğinde olduğu, bu hakkın şirkete ait olup ilgililerin bunlar üzerinde dağıtım kararıyla birlikte alacak haklarının ortaya çıktığı, bu itibarla söz konusu kâr ve akçelerin dağıtımını 30.09.2020 tarihine kadar engelleyen hükmün şirket tüzel kişiliği ile pay sahiplerinin mülkiyet hakkına yönelik bir sınırlama getirdiği,
- Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceğinin öngörüldüğü, mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasanın 13. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerektiği,
- Kâr dağıtımına sınırlama getiren hükmün herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde bu düzenlemenin belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı,
- Düzenlemenin yürürlüğe girdiği 17.04.2020 tarihi ile hükmün öngördüğü 30.09.2020 tarihi arasında sermaye şirketleri tarafından alınacak kâr dağıtım kararları kısıtlanarak şirketten nakit çıkışının önüne geçilmek istendiği, böylelikle şirketin mali yapısının güçlü tutulmasının amaçlandığı, bu itibarla hükmün şirket kaynaklarının azaltılmaması ve şirketlerin mevcut öz kaynak yapılarının korunması suretiyle ülkenin ekonomik istikrarının sağlanmasına yönelik kamu yararı taşıdığı ve öngördüğü sınırlamanın meşru bir amacının bulunduğu,
- Belirli bir döneme ilişkin kârın ancak belirli bir oran dâhilinde dağıtılmasının, geçmiş yıl kârlarının ve serbest yedek akçelerin dağıtıma konu edilememesinin ve kâr payı avansının verilememesinin şirketlerin sermaye yapılarının güçlenmesini, öz kaynaklarının korunmasını sağlayacağı gözetildiğinde hükmün anılan amaca ulaşmak bakımından elverişli olmadığının söylenemeyeceği,
- Mevzuatta sermaye şirketlerinin kendi finansal koşullarını değerlendirmek suretiyle şirket kârı, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeleri ile kâr payı avansı dağıtımı hakkındaki kararlarıyla ilgili uymakla yükümlü oldukları kanuni sınırlamaların bulunduğu, bu bağlamda şirket kaynaklarının nakit kâr dağıtımı yapılmak suretiyle azaltılmaması, şirketlerin mevcut öz kaynak yapılarının korunması ve ilave finansman ihtiyacının doğmaması amacını gerçekleştirmeye yönelik başkaca araç ve güvencelerin bulunduğu gözetildiğinde hükmün anılan amaca ulaşmak bakımından gerekli olduğunun söylenemeyeceği ve bu yönüyle hükmün ölçülü olmadığı,” belirtilerek, TTK’nın geçici 13. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Sermaye şirketlerinde, 30/9/2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının dağıtımına karar verilebilir, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez.” şeklindeki birinci cümlesinin Anayasanın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmış ve söz konusu hüküm iptal edilmiştir.
Bunun yanında, TTK’nın geçici 13. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bu maddenin kapsamına giren sermaye şirketlerine ilişkin istisnalar ile uygulamaya dair usul ve esasları belirlemeye, Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşünü almak suretiyle Ticaret Bakanlığı yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir. Bahsi geçen fıkrada yer alan “istisnalar ile” ibaresi, Ticaret Bakanlığına tanınan istisnaları belirleme yetkisine ilişkin genel ilkeler ortaya konulmadan, kanuni çerçeve çizilmeden ilgili hususların tamamının düzenlenmesinin yönetmeliğe bırakılması suretiyle yürütmeye sınırsız, belirsiz, geniş bir düzenleme yetkisi tanındığı, bu itibarla söz konusu ibarenin, yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesiyle bağdaşmadığı gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesinin aynı kararıyla iptal edilmiştir.
TTK’nın geçici 13. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükümleri, iptal kararının Resmi Gazete ’de yayımlandığı 01.08.2023 tarihi itibariyle yürürlükten kalkmıştır. Ancak hemen ifade edelim ki, Anayasanın 153. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararları geriye yürümemektedir. Dolayısıyla, TTK’nın geçici 13. maddesine dair verilen iptal kararı, ilgili kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten sonra hüküm doğurmaktadır. Buna mukabil, 30 Eylül 2020 tarihine kadar sermaye şirketlerinde 2019 yılı net dönem kârının yalnızca %25’ine kadarının dağıtımına karar verilebileceğini, geçmiş yıl kârlarının ve serbest yedek akçelerinin dağıtıma konu edilemeyeceğini, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemeyeceğini öngören TTK’nın geçici 13. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü, 2020 yılı içinde tatbik edilmiş ve hali hazırda uygulaması kalmamıştır.
4. Sonuç
Ticaret şirketlerinin anayasası niteliğinde olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanunun bazı hükümlerinin iptali için dava açmaya yetkili siyasi partiler veya mahkemeler tarafından norm denetimi kapsamında Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuş olup, bu başvuruların ikisinde TTK’nın kimi hükümleri iptal edilmiştir.
Bu çerçevede;
- Anayasa Mahkemesinin 22.06.2023 tarihli ve E.2023/33, K.2023/117 sayılı iptal kararı ile; münfesih olan veya sayılan şirketler ile kooperatiflerin kolaylaştırılmış bir tasfiye neticesinde veya bazı hallerde tasfiyesiz bir şekilde ticaret sicilinden silinmesini mümkün kılan ve 01.07.2015 tarihine kadar uygulanma imkânı olan TTK’nın geçici 7. maddesinin on beşinci fıkrasındaki “Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.” hükmündeki “silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde” ibaresi iptal edilmiş ve böylelikle herhangi bir süre sınırı olmaksızın zikredilen geçici madde kapsamında ticaret sicilinden kayıtları silinen ve tüzel kişiliğini kaybeden şirket ve kooperatiflerin ihyası için alacaklıların ve hukuki menfaati bulunanların her zaman dava açabilmesi mümkün hale gelmiştir.
- Anayasa Mahkemesi 01.06.2023 tarihli ve E.2020/56, K.2023/108 sayılı kararı ile; COVID-19 sürecinde şirket kaynaklarının nakit kâr dağıtımı yapılmak suretiyle azaltılmaması, şirketlerin mevcut özkaynak yapılarının korunması ve ilave finansman ihtiyacının doğmaması amacıyla belirli bir tarihe kadar yapılacak kâr dağıtımına sınırlama getiren ve 7244 sayılı Kanunla TTK’ya eklenen geçici 13. maddenin birinci fıkrasında yer alan, “Sermaye şirketlerinde, 30/9/2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının dağıtımına karar verilebilir, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez.” şeklindeki hüküm ile anılan maddenin kapsamına giren sermaye şirketlerine ilişkin istisnaları belirleme hususunda Ticaret Bakanlığına yetki veren hükmü iptal etmiştir.
Kaynakça
-
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu (10.05.1969 tarihli ve 13195 sayılı R.G.).
-
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (14.02.2011 tarihli ve 27846 sayılı R.G.).
-
7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (17.04.2020 tarihli ve 31102 sayılı R.G.).
-
Anayasa Mahkemesinin 01.06.2023 tarihli ve E.2020/56, K.2023/108 sayılı kararı (01.08.2023 tarihli ve 32266 sayılı R.G.).
-
Anayasa Mahkemesinin 22.06.2023 tarihli ve E.2023/33, K.2023/117 sayılı kararı (15.09.2023 tarihli v 32310 sayılı R.G.).